Sayfalar

Kazaklar

Gogol’un Taras Bulba’sını yeni okudum. (Türkçe çevirisinden. Orijinalinden okuyacağım günler de gelecek.) Hala biraz etkisindeyim. O yüzden bugün Kazaklardan bahsedeceğim.

Benim bahsetmek istediğim Kazaklar, çoğu Kazakistan’da yaşayan Türki millet değil. Türkçede her ikisi de Kazak diye geçse de, hem Rusçaları hem de İngilizceleri farklı. Kazakistanlılar Rusçada Казахи, İngilizcede Kazakhs. Benimkiler, Rusça’da Казаки, İngilizcede Cossacks.

Vikipedia’da anlattığına göre Kazaklar, 15. yüzyıldan itibaren Ukrayna’da yerleşmeye başlamış, savaşçı topluluklar. İlk büyük yerleşimleri Dinyeper nehri kıyısında olmuş. 16. yüzyılda da Don nehri kıyısında başka bir yerleşimleri olmuş. Bizdeki akıncılara benzer yaşam şekli olan topluluklar. Bağımsız bir yapıları var. Bütün yaşam, savaş çevresinde kurulmuş. Çarlıkla ilişkileri, yerleşik bir otoriteyle bağımsız ama iyi savaşan bir grubun ilişkisinin olacağı gibi. Çarlık, savaşlarda onlardan çok faydalanmış ama kontrol altına almak istediğinde güçlükler yaşamış. Osmanlı ile bol bol savaşmışlar. İç savaşta Kızıl Ordu’ya karşı Beyaz Ordu tarafında yer almışlar. Varlıklarını hala sürdürüyorlar, hatta Rus ordusunda da ayrı bir grup olarak yer alıyorlar.

Gerçek Kazak hiç tanımadım ama iki kere yolum Kazaklarla kesişti. İlkinde, St. Petersburg’da Rus Müzesi’nde Ilya Repin’in (Илья Репин) Zaporojyeli Kazaklar tablosunu görmüştüm. Aslında daha önceden de bildiğim, meşhur bir resim. Tablonun hikayesi şöyle: Osmanlı Sultanı 4. Mehmet, Kazaklardan ona tabi olmasını ister. Kazaklar da ona dalga geçen bir cevap yazar. Tablo da bu cevabın yazılışını tasvir ediyor. Resme bakınca, sultanla bayağı dalga geçtiklerini anlıyorsunuz. Ayrıca Kazakların neye benzediğini, içkiye düşkünlüklerini, hayatı ve ölümü çok da ciddiye almadıklarını görüyorsunuz. İki nedenden etkilendim. İlki tabii Türk olduğumdan. Rahatsız oldum. İkincisi de resmin kendisinden. Aslında güzel bir resim, onu da takdir etmek gerek. Kazaklarla ikinci karşılaşmam da bu, Taras Bulba’yı okumam. Taras Bulba, tam bir Kazak. İki oğlu var, Ostap ve Andri. Çocuklar okuldan mezun olunca Kazak birliğine katılmaları için ordugaha gidiyorlar. Sonrasında da Lehlerle savaşları anlatılıyor. Bu kez savaşın kendisi Türklerle değil ama karakterler tanıtılırken Türklerle yapılmış savaşlara da atıflar var. Gogol, doğal olarak Rus gözüyle, oldukça da romantik bir şekilde anlatmış Kazakları. Savaş tasvirleri; işkenceleri, ölümleri ve yaralamaları oldukça canlı anlattığından okuması bazen zor, rahatsız edici.

Kazaklar, savaşçı ulus. Çok da anlamlı bir üretim faaliyetleri yok. Geçimlerini savaşlarda yağmaladıklarından sağlıyorlar. Dinlerine bağlılar ve bu konu savaşlarında önemli. Ortodokslar; Katoliklerden, Müslümanlardan ve Yahudilerden hiç hoşlanmıyorlar. Savaşmak, öyle mecbur oldukları falan bir şey değil. Savaşmaktan keyif alıyorlar. Kendi geleneklerine, hiyerarşilerine bağlılar, ama çok da sıkıya gelemiyorlar. İçmeyi çok seviyorlar. İhaneti affetmiyorlar. Onlar kahramanlık yapıp, savaşlarda ölürken, esas çeken kadınlar. Kocaları ve oğulları sürekli savaşta, uzaktalar. Bir kere gittiler mi, ne zaman geri dönecekler, geri dönecekler mi, hiç bilmiyorlar.

İşte Kazaklar hakkında öğrendiklerim bunlar. Siz neler biliyorsunuz?

Yayın Tarihi: 8.Eylül.2010, Çarşamba

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.