Sayfalar

Çekler ve Soğuk Savaş - 1

Prag’dan dün döndüm. Çeklerle ilgili dosyayı şimdilik kapamadan önce Soğuk Savaş döneminin Çekoslovakya’sı ile ilgili öğrendiklerimi anlatacağım. Daha önceden bu ülkeye ve o döneme ilişkin pek bilgim yoktu, gidince meraklanıp öğrenmeye başladım. Bu sürede öğrenebildiklerim yüzeysel ve kısıtlı sayıdaki kaynaktan. Yazı, biraz uzun oldu. O yüzden iki bölüm olarak yayınlayacağım. Bu bölüm, 1960’lara kadar olanları anlatacak. İkinci bölüm de 1960’lardan 1989’daki Kadife Devrim’e kadar olanları anlatacak.

Çekoslovakya, 1. Dünya Savaşı’ndan önce Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun bir parçasıymış. Savaştan sonra imparatorluğun yıkılması ile bağımsız bir devlet olmuş. 1920’ler çok iyi bir ekonomik büyüme getirmiş. Ancak ABD’de başlayan Büyük Buhran ile birlikte, ihracat odaklı Çekoslovakya sanayisi büyük darbe almış. 1932’de işsizlik oranlarının %25’e yaklaştığı tahmin ediliyor. Bu durum, hem sağ hem de sol görüşteki radikallerin giderek güçlenmesi sonucunu doğurmuş. 1921’de Moskova’nın desteği ve etkisi ile kurulmuş olan Çekoslovakya Komünist Partisi de bunların arasındaymış.

Çekoslovakya'da bunlar olurken, bütün Dünya'yı felakete sürükleyecek şekilde Almanya’da Hitler giderek güçleniyormuş ve Alman sınırındaki Alman nüfusunun yaşadığı bölgeler üzerinde hak iddia etmeye başlamış. Fransa ve İngiltere ise yaklaşan savaşı ne pahasına olursa olsun engellemeye çalıştığından Çekoslovakya’yı yalnız bırakmış. 29-30 Eylül 1938’de Fransa, İngiltere, İtalya ve Almanya Hitler’in taleplerini kabul eden Münih Anlaşması’nı imzalamışlar. Çekoslovakya, bu koşullara dirense de sonunda kabul etmiş. Ardından Polonya ve Macaristan’ın toprak talepleri gelmiş. Slovakya da ayrılarak Almanya tarafında yer almayı seçmiş. Ardından da Çek topraklarını Alman ordusu işgal etmiş. Sonraki yıllar yoksulluk, acı, baskı ve katliamlar. Çekler içeride Almanlara direniş gösterdikleri gibi SSCB, Fransız, İngiliz ve Polonya ordularının içinde de Çek birlikleri Almanlara karşı savaşmış. Nazi Almanya’sının yenilgisinin yaklaştığı 12 Aralık 1943’te Sovyetlerle bir anlaşma imzalayan Çekler, aslında savaş sonrası dönemdeki yönlerini belirlemiş olmuşlar. Bu arada Almanya güdümlü Slovaklar da yeniden Çekoslovakya’nın bir parçası olarak Almanlara karşı direnişte yer almış. 9 Mayıs 1945’ta Kızıl Ordu, Prag’a girerek Çekoslovakya’nın kurtuluşunu tamamlamış. Savaşın ardından Münih Anlaşması’nın konusu olan Çekoslovakya topraklarındaki Almanlar göçe zorlanmış ve bu zorunlu göç sırasında 6.500 civarında Almanın öldürüldüğü, 20 bininin ise göçün getirdiği bitkinlik ve tükenmeden dolayı öldüğü tahmin ediliyor.

2. Dünya Savaşı sonrası Çekoslovakya’da manzara aşağı yukarı şöyleymiş: Başta demokratik bir başkan olan Benes var. Halk, Münih Anlaşması ile Çekoslovakya’yı yalnız bırakan Batı’ya kırgın, ama Kızıl Ordu’ya sempati var. Moskova destekli Çekoslovakya Komünist Partisi disiplinli ve iyi örgütlü bir şekilde gücü ele geçirmek için çalışıyor. Dışarıda ise Sovyetler Birliği büyük güç olarak Orta Avrupa’nın kaderini belirleyecek adımları atmaya başlıyor. Bu arada, savaş öncesi büyük partilerin faaliyetleri yasaklanıyor. Madenler, sanayi tesisleri, bankalar millileştiriliyor. Sendikalar güç kazanıyor.


Sonuçta 26 Mayıs 1946 seçimlerinde Çekoslovakya Komünist Partisi %40 gibi çok yüksek bir oy oranını almış ve Çekoslovakya’da yeni bir çağ başlamış. Parti elde ettiği bu gücü artırmak için Sovyetler Birliği destekli ve güdümlü çalışmalarını yoğunlaştırmış. Bu arada, savaş sonrası Sovyet etkisini kırmak isteyen ABD, meşhur Marshall Planı’nı hazırlamış ve bu yardımı Çekoslovakya’ya da önermiş. Kabinedeki komünist bakanların da desteği ile planın müzakere edileceği Paris Konferans’ına katılma kararı almış. Bu yaklaşım, Stalin’in büyük tepkisini çekmiş ve Çekoslovakya bu karardan vazgeçmek zorunda kalmış. Stalin, 1947 sonbaharından itibaren Çekoslovak komünistler ve Çekoslovak Komünist Partisi’nin başındaki Gottwald üzerindeki baskısını artırarak, komünist zafere artık ulaşılması talimatını vermiş. Bunun üzerine tüm gücüyle bastıran komünistler, silahlı işçilerden oluşan Halk Milislerinin de verdikleri gözdağı ile korku ve baskı ortamı yaratmayı başarmışlar. Daha fazla millileşme taleplerinde bulunmuşlar. Artan komünist ilerlemesine karşı Şubat 1948’de kabinedeki komünist olmayan 12 bakan, hükümeti düşürme planıyla istifalarını vermiş ama bu istifalar hükümetin düşmesine değil ama yerlerinin komünist olmayan partilerdeki Gottwald’ın adamları tarafından doldurulmasına neden olmuş. Ardından Haziran’da yaşlı ve hasta başkan Benes, yeni komünist anayasayı onaylamayı reddederek istifa etmiş. Kısa sürede, Sovyetler Birliği tarafından yönlendirilen bir komünist diktası ülkede egemen olmuş. Gizli polis baskısı başlamış. Savaşta Almanlara karşı savaşmış komünist olmayan subaylar tasfiye edilmeye başlamış, bir kısmı yargılanmış, hatta idam edilmiş. Bunların arasında 2. Dünya Savaşı’nda Çek istihbaratının başında yer almış General Heliodor Pika da varmış. Gerçek ‘suç’ kavramının aslında hiç de önemli olmadığı siyasi yargılamalarla bir cadı avı devam etmiş. 1950 yılında bu davalardan en ünlülerinden birinin sonunda, faşistlere karşı mücadele etmiş olan Milada Horakova, aslında sadece muhalefetini gösterdiğinden dolayı idam edilmiş. Cadı avı bir kez başladıktan sonra, artan paranoya ile bu yargılamalar Komünist Parti içinden bile kurbanlar vermeye başlamış, eski genel sekreter Rudof Slansky’ye kadar uzanmış. Çekoslovakya’da, komünist dikta yönetiminde politik nedenlerle yargılanmış 200 binin üzerinde insan olduğu tahmin ediliyor. Öte yandan ülkenin ekonomik hayatı da Sovyetler tarafından yönlendirildiği gibi şekillendirilmeye devam etmiş. Sanayide tüketici ürünleri üretimi ihmal edilirken, bütün kaynaklar ağır sanayi ve savunma sanayine yönlendirilmiş. Tarım, büyük ölçüde kollektivist hale dönüştürülmüş ve üretimde büyük düşüşler yaşanmış. Özel olan küçük iş yeri sayısı çeşitli baskılar altında çok azalmış. Bu sorunlar nedeniyle, 1953’te özel tasarrufları azaltan ve yaşam standardını düşüren bir para rejimine geçilme ihtiyacı duyulmuş. Bu nedenle bastırılması için Halk Milislerinin ve askerlerin çağrılması gerektiği gösteriler olmuş. Ama halkın ihtiyaçlarını daha fazla dikkate alan politikalar da uygulamaya konmuş. Büyük diktatör Stalin’in şerefine dünyadaki en büyük Stalin anıtı, 5 buçuk yıllık inşasının ardından ve şerefine yapıldığı Stalin’in de ölümünden 2 yıl sonra , 1955 yılında Prag’da açılmış. İronik olarak, anıtın açılışının ardından gelen birkaç ay içinde Moskova’da Nikita Khruschev, Stalin’in suçlarını anlatan ama bundan bütün sistemin sorumlu tutulamayacağını belirten bir açıklama yapmış. Bu açıklama Çekoslovakya’da mümkün olduğu kadar gizli tutulmaya çalışılmış ama bu konuda pek de başarılı olunamamış. Bu arada anıtın varlığı iyiden iyiye absürt bir hale gelmiş. Ama ancak 1962’de 800 kg. patlayıcı kullanarak yıkabilmişler. Khruschev’in açıklamaları, bazı sarsılmaz düşünceleri şüphe duyulur hale getirmiş olsa da parti, tartışmaların önünü kesebilmiş. Yakın dönemin terör ortamından yılmış ve ekonomideki göreceli iyileşmeden dolayı sakinleşmiş olan halk, fazla ileri gitmek istememiş.

Şimdilik bu kadar... Prag Baharı ve daha fazlası bir sonraki yazıda...

Fotoğraf: Aslıhan

Yayın Tarihi: 10.Ekim.2010, Pazar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.